Her şey şehrin iki yakasını birbirine bağlayan, asırlara meydan okuyan, yapımında her bir taşın besmele ile kusursuz bir şekilde yerine konularak inşa edildiği, şehzadeleri ve padişahları payitahta ulaştıran yolun üzerinde olan, kadim sırları içinde barındıran, Hallys ırmağının Orionu her gece 01:19'da selamladığı yerdeki tarihi bir taş köprünün üzerinde başlamıştı.
Karanlık olanca hızıyla şehrin üzerine çökerken O köprünün üzerinde parlayan bir şahika gibiydi, gözleri kartal misali bir noktaya odaklanmış şu üç kelimeyi mırıldanıyordu; "Herşey yeni başlıyor"
Şehir ansızın sustu, zaman sanki durdu, gök öfkesini kusuyor, yıldırımlar O'nun gözlerini pür dikkat diktiği yere ardı ardına düşüyordu. Gökten düşenler sanki yıldırımlar değil göğün askerleriydi, tarih 5 Ocak 2000 olmasaydı gördüklerinden tarihin M.Ö 27 Aralık 5122 olduğunu iddia edebilirdi, Ergenekon'dan çıkış diye anlatılanların aslında kadimlerin göğün uzak diyarlarından Gökbörülerle yeryüzune inişleri olduğunu Ondan başka kaç kişi daha biliyordu ki?
Ansızın ardında bir gölge belirdi, gözleri gölgenin sahibini ararken omzundaki eli farketti. " Hayırdır evlat, gecenin bu saatinde burada tek başına ne ararsın? Gidecek yerin yurdun yok mudur? " Sesin sahibini görmek için sırtını döndüğünde "Sırra vakıf olmuştu"