Earl
Nightingale (1921-1989) Amerikalı radyo spikeri ve yazardır; çoğunlukla
karakter gelişimi, motivasyon, başarı gibi konuları işlemiştir. Bu yüzden,
kişisel gelişim edebiyatına doğru yelken açtığınızda Earl Nightingale ismini de
mutlaka duyarsınız.
Earl Nightingale kariyerine
ABD Deniz Piyade Kolordusuna bağlı görevli bir üye olarak başladı. 1941'de
Japonların Pearl Harbor baskınında Arizona savaş gemisindeki hayatta kalan
birkaç kişiden birisiydi. Deniz kuvvetlerine beş yıl daha hizmet ettikten sonra
Earl eşi ile birlikte Chicago'ya yerleşti ve orada yıllarca meyvesini yiyeceği
başarılı bir radyo kariyerinin zeminini attı.
Earl radyo spikerliği işinde o kadar başarılı idi ki 1957'de daha 35 yaşında iken emekli oldu. Bu arada ise, bir sigorta şirketi satın almıştı ve zamanının çoğunu büyük başarılar elde etmeleri için satış personeline motive edici, cesaretlendirici, ilham verici konuşmalar yapmakla geçirmekteydi.
Earl bir gün uzun süreli bir tatile çıkmak üzereydi. Satış yöneticisinin ısrarı üzerine, bir motivasyon konuşması hazırlayıp kayda aldı. Böylece uzun süreli yokluğunda satış personeli kayda aldığı mesajını dinleyebilecekti. Kayda aldığı bu mesajın etkisi o kadar büyük oldu ki kendi arkadaşları ve aileleri ile paylaşmak için personelin bitmek bilmeyen kopya istekleri oldu.
Columbia Record konuşmanın kopyasını çıkararak bu isteklere kısa sürede cevap verdi ve kayıt bir milyonun üzerinde kopya satarak Gold Record ödülünü kazanan ilk konuşma kaydı oldu.
Earl radyo spikerliği işinde o kadar başarılı idi ki 1957'de daha 35 yaşında iken emekli oldu. Bu arada ise, bir sigorta şirketi satın almıştı ve zamanının çoğunu büyük başarılar elde etmeleri için satış personeline motive edici, cesaretlendirici, ilham verici konuşmalar yapmakla geçirmekteydi.
Earl bir gün uzun süreli bir tatile çıkmak üzereydi. Satış yöneticisinin ısrarı üzerine, bir motivasyon konuşması hazırlayıp kayda aldı. Böylece uzun süreli yokluğunda satış personeli kayda aldığı mesajını dinleyebilecekti. Kayda aldığı bu mesajın etkisi o kadar büyük oldu ki kendi arkadaşları ve aileleri ile paylaşmak için personelin bitmek bilmeyen kopya istekleri oldu.
Columbia Record konuşmanın kopyasını çıkararak bu isteklere kısa sürede cevap verdi ve kayıt bir milyonun üzerinde kopya satarak Gold Record ödülünü kazanan ilk konuşma kaydı oldu.
Earl Nightingale'ın 1956 yılında kayda aldığı ve En Tuhaf Sır (The
Strangest Secret) ismini verdiği bu konuşmasının içerdiği mesaj yıllar
geçse de değerini korumaya devam ediyor. Konuşma mesajına neden tuhaf ve neden
sır dediğini açıklarken, Nightingale "Hiç de sır değil aslında"
diyor. "Bu mesaj bazı ilk bilge insanlar tarafından dile getirildi ve
İncil içerisinde de tekrar tekrar yer aldı. Fakat çok az insan bunu öğrendi ve
anladı. Bu nedenle tuhaf ve yine bu nedenle, en az bunun kadar tuhaf bir
nedenden ötürü, neredeyse bir sır olarak kalıyor."
En Tuhaf Sır'da Earl Nightingale bize başarının sırrını veriyor. Bu cömertliğin
kıymeti büyük çoğunluk tarafından bilinmeyecek. Çünkü, kendisinin de
konuşmasında ifade ettiği gibi, hazır gelen veya bir bedel ödemeden elde
ettiğimiz şeyleri değersiz görme eğilimimiz var. Bu mesajın kıymetini bilecek
azınlıktan olmamız ümidiyle, aşağıda Earl'in konuşmasını ilginize sunuyorum.
Dünyanın En Garip Sırrı-Earl Nightingale
Size dünyadaki en garip sırdan
bahsetmek istiyorum. Birkaç yıl önce rahmetli Nobel ödüllü Doktor Albert
Schweitzer Londra’da bir röportaj veriyordu ve gazeteci ona şunu sordu. “Doktor,
günümüzde erkeklerin sorunu ne?” Doktor bir süre sessiz kaldı ve
dedi ki, “Erkekler düşünmüyor“
Size anlatmak istediğim mesele şu… Altın gibi
bir çağda yaşıyoruz, insanların binlerce yıl boyunca sabırsızlıkla
beklediği, hayalini kurduğu ve uğrunda çalıştığı çağda. Ama o çağ geldiği için
kıymetini bilmiyoruz. Amerika olarak dünyadaki en zengin ülkede yaşadığımız
için özellikle şanslıyız. Herkes için sınırsız fırsatlar sunan bir ülke. Ama ne
olduğunu biliyor musunuz?
100 adam alıp 25 yaşında hayata
başlatalım. 65 yaşına gelene kadar bu adamlara ne olacağını biliyor musunuz? Bu
100 adam 25 yaşında başarılı olacaklarına inanarak hayata başlayacaklar.
Onlardan birine başarılı olmak isteyip istemediğini sorarsanız, istediğini
söyleyecek. Hayata karşı istekli olduğunu fark edeceksiniz,
gözlerinde parıltı olduğunu da. Tutumunda bir dürüstlük vardır. Hayat
ona ilginç bir macera gibi geliyordur.
Ama 65 yaşına gelene kadar biri zengin olacak. Dördü maddi olarak bağımsız olacak. Beşi hala çalışıyor olacak. 54’ü beş parasız olacak. Bir düşünün. 100 kişiden sadece 5’i başarıya ulaşacak. Neden bu kadar fazla kişi başarısız oluyor? 25 yaşındayken, hayalleri, umutları, planları varken sahip oldukları o parıltıya ne oldu? Ve neden bu adamların yapmayı amaçladıkları ve başardıkları arasında bu kadar büyük bir farklılık var?
% 5 başarıya ulaşır derken başarıyı tanımlamamız
gerek. Ve şu ana kadar bulunduğum en iyi tanım şu: Başarı, değerli bir idealin
ilerici gerçekleşimidir. Eğer biri önceden belirlediği bir amaç için
uğraşıyorsa ve nereye gittiğini biliyorsa, o kişi bir başarıdır. Eğer bunu
yapmıyorsa bir başarısızlıktır. Başarı, değerli bir idealin ilerici
gerçekleşimidir.
Başarılı bir psikiyatrist olan
Rollo May “Man’s Search For Himself” adında harika bir kitap yazmış ve bu
kitapta şöyle diyor, Toplumuzda cesaretin zıttı korkaklık değildir.
Uydumculuktur. Günümüzün sorunu bu. Uydumculuk…
İnsanlar, diğer kimse neden ve nereye gittiğini bilmiyor gibi davranıyor. Bir düşünün. Şu an Amerika ‘da 65 yaşını geçmiş 18 milyondan fazla kişi var. Ve bunların çoğu beş parasız. Hayati inançları için bir başkasına bağımlılar. Yedi yaşına kadar okumayı öğreniyoruz. 25 yaşına kadar hayatımızı geçindirmeyi öğreniyoruz. Genelde o yaşa kadar sadece geçinmeyi değil, bir aile geçindirmeyi de öğreniyoruz. Buna rağmen 65 yaşına kadar lı ana kadar bilinen en zengin ülkede maddi olarak bağımsız olmayı öğrenemiyoruz.
Neden? Uydumculuk ediyoruz. Ve sorun şu ki, başarılı olmayan %95’lik kısımda gibi davranıyoruz. Neden bu insanlar uydumculuk ediyor? Aslında bilmiyorlar. Bu insanlar hayatlarını koşulların, dış güçler yüzünden başlarına gelen şeylerin şekillendirdiğini sanıyor, bunlar dışa yönelimli insanlar. Bir sürü erkek üzerinde bir araştırma yapıldı ve onlara şu soruldu. “Neden çalışıyorsun?” “Sabahları neden kalkıyorsun?” 20 kişiden 19’unun hiçbir fikri yoktu. Onlara sorarsanız, şöyle derler. “Herkes sabahları işe gider.” Onlar da bu yüzden gider. Çünkü diğer herkes gidiyordur. Şimdi başarı tanımımıza dönelim. Kim başarılı olur? Başarılı olan tek kişi, değerli bir ideali ilerici bir şekilde gerçekleştirendir. “Ben şu olacağım” diyip bu amaç için çalışmaya koyulandır. Size başarılı insanların kim olduğunu söyleyeyim. Başarı, yapmak istediği için bir okulu eğiten bir öğretmendir.
Başarı, bunu istediği için bir eş ve anne olan ve bu konuda muvaffak olan bir eş ve annedir. Başarı, yapmak istediği şey olduğu için köşedeki benzinliği işleten adamdır. Başarı, organizasyonunda büyümek ve gelişmek isteyen üst düzey bir satıcıdır. Başarı, kasıtlı olarak onu yapmaya karar verdiği için, kasıtlı olarak önceden belirlenmiş bir işi yapan herhangi biridir. Ama 20 kişiden sadece biri bunu yapıyor. İşte bu yüzden kendimiz yaratmadıkça pek rekabetle karşılaşmıyoruz. Rekabet etmek yerine yapmamız gereken tek şey yaratmak.
İnsanlar, diğer kimse neden ve nereye gittiğini bilmiyor gibi davranıyor. Bir düşünün. Şu an Amerika ‘da 65 yaşını geçmiş 18 milyondan fazla kişi var. Ve bunların çoğu beş parasız. Hayati inançları için bir başkasına bağımlılar. Yedi yaşına kadar okumayı öğreniyoruz. 25 yaşına kadar hayatımızı geçindirmeyi öğreniyoruz. Genelde o yaşa kadar sadece geçinmeyi değil, bir aile geçindirmeyi de öğreniyoruz. Buna rağmen 65 yaşına kadar lı ana kadar bilinen en zengin ülkede maddi olarak bağımsız olmayı öğrenemiyoruz.
Neden? Uydumculuk ediyoruz. Ve sorun şu ki, başarılı olmayan %95’lik kısımda gibi davranıyoruz. Neden bu insanlar uydumculuk ediyor? Aslında bilmiyorlar. Bu insanlar hayatlarını koşulların, dış güçler yüzünden başlarına gelen şeylerin şekillendirdiğini sanıyor, bunlar dışa yönelimli insanlar. Bir sürü erkek üzerinde bir araştırma yapıldı ve onlara şu soruldu. “Neden çalışıyorsun?” “Sabahları neden kalkıyorsun?” 20 kişiden 19’unun hiçbir fikri yoktu. Onlara sorarsanız, şöyle derler. “Herkes sabahları işe gider.” Onlar da bu yüzden gider. Çünkü diğer herkes gidiyordur. Şimdi başarı tanımımıza dönelim. Kim başarılı olur? Başarılı olan tek kişi, değerli bir ideali ilerici bir şekilde gerçekleştirendir. “Ben şu olacağım” diyip bu amaç için çalışmaya koyulandır. Size başarılı insanların kim olduğunu söyleyeyim. Başarı, yapmak istediği için bir okulu eğiten bir öğretmendir.
Başarı, bunu istediği için bir eş ve anne olan ve bu konuda muvaffak olan bir eş ve annedir. Başarı, yapmak istediği şey olduğu için köşedeki benzinliği işleten adamdır. Başarı, organizasyonunda büyümek ve gelişmek isteyen üst düzey bir satıcıdır. Başarı, kasıtlı olarak onu yapmaya karar verdiği için, kasıtlı olarak önceden belirlenmiş bir işi yapan herhangi biridir. Ama 20 kişiden sadece biri bunu yapıyor. İşte bu yüzden kendimiz yaratmadıkça pek rekabetle karşılaşmıyoruz. Rekabet etmek yerine yapmamız gereken tek şey yaratmak.
20 yıldır bir insana ne
olacağını önceden tespit etmenin yolunu aradım. Geniş kapsamda geleceği önceden
bilmemizi sağlayacak bir şey var mıydı, bunu bilmek istiyordum. Birisine
kullanmayı bildiği taktirde başarılı olmasını garantileyen bir şey var mıydı?
Öyle bir şey var ve ben onu buldum. Hiç bu kadar adamın pek bir şey elde
etmeden neden bu kadar çok çalıştığını merak ettiniz mi? Hem de diğerleri bu
kadar çok çalışmadan her şeyi elde edebiliyorken? Sihirlidirler. “Dokunduğu her
şey altına dönüyor.” denilen kişileri duymuşsunuzdur. Başarılı bir adamın
devamlı başarılı olma eğiliminde olduğunu fark ettiniz mi? Ve başarısız bir
adamın devamlı başarısız olma eğiliminde olduğunu fark ettiniz mi?
Bunun nedeni amaç. Bazılarımızda var, bazılarımızda yok. Amacı olan insanlar başarılı olur, çünkü nereye gittiklerini bilirler. Limandan ayrılmak üzere olan ve tüm seyahati planlamış bir gemi düşünün. Kaptan ve mürettebat tam olarak nereye ve ne kadar sürede gideceklerini biliyor. Kati bir amaçları var. 10000’den 9999’unda amaçlarına ulaşırlar. Hadi bir gemi daha düşünelim. Ama bu sefer mürettebatı ya da kaptanı olmasın. Amacı olmasın, rotası olmasın. Sadece motorları çalıştırıp bırakalım. Bence bana katılacaksınız, limandan ayrılabilseler bile, ya batacak ya da ıssız bir kumsala çakılacaktır. Hiç bir yere gidemez çünkü bir rotası yok, rehberlik edecek biri yok. İnsanlarda bu aynıdır. Örneğin satıcılara bir bakalım. İyi bir satıcının geleceğine sahip olan hiç kimse yok. Satış yapmak dünyanın en çok kazandıran mesleği. Tabi ki eğer bu işte iyiysek ve nereye gittiğimizi biliyorsak. Her şirketin üst düzey satıcılara ihtiyacı var ve bu adamları ödüllendirirler. Onlar için sınır gökyüzüdür. Ama böyle kaç kişi bulabilirsiniz ki?
Bunun nedeni amaç. Bazılarımızda var, bazılarımızda yok. Amacı olan insanlar başarılı olur, çünkü nereye gittiklerini bilirler. Limandan ayrılmak üzere olan ve tüm seyahati planlamış bir gemi düşünün. Kaptan ve mürettebat tam olarak nereye ve ne kadar sürede gideceklerini biliyor. Kati bir amaçları var. 10000’den 9999’unda amaçlarına ulaşırlar. Hadi bir gemi daha düşünelim. Ama bu sefer mürettebatı ya da kaptanı olmasın. Amacı olmasın, rotası olmasın. Sadece motorları çalıştırıp bırakalım. Bence bana katılacaksınız, limandan ayrılabilseler bile, ya batacak ya da ıssız bir kumsala çakılacaktır. Hiç bir yere gidemez çünkü bir rotası yok, rehberlik edecek biri yok. İnsanlarda bu aynıdır. Örneğin satıcılara bir bakalım. İyi bir satıcının geleceğine sahip olan hiç kimse yok. Satış yapmak dünyanın en çok kazandıran mesleği. Tabi ki eğer bu işte iyiysek ve nereye gittiğimizi biliyorsak. Her şirketin üst düzey satıcılara ihtiyacı var ve bu adamları ödüllendirirler. Onlar için sınır gökyüzüdür. Ama böyle kaç kişi bulabilirsiniz ki?
İnsanoğlu değişmez demişler,
güçlü kazanmasın diye değil zayıf kaybetmesin diye. Günümüz Amerikası’nın
ekonomik savaş zamanındaki bir konvoy gibi. Ekonominin tümü en zayıf halkayı
korumak için yavaşlamış durumda. Konvoy en küçük aracın sırada kalabileceği bir
hızla gidiyor. Bu yüzden günümüzde hayatını geçindirmek bu kadar kolay.
Hayatını ya da bir aileyi geçindirmek beyin ya da yetenek gerektirmiyor. Eğer
aradığınız buysa ortalık sözde güvencelerle dolu. Ama bizler bu ortamda ne
kadar yükseği hedeflememiz gerektiğine karar vermeliyiz.
Artık size bugün
anlatmak istediğim hikâyeye dönelim. “Dünyanın en garip sırrı.” Neden amaçları
olan erkekler hayatta başarılı olur, ama amacı olmayanlar olamaz? Size bir şey
söyleyeyim, bunu eğer gerçekten anlarsanız derhal hayatınızı değiştirecektir.
Şu andan itibaren anlatacaklarımı iyice anlarsanız, hayatınız bir daha asla
aynı olmayacak. İyi şansın birden bire sizden hoşlanmaya başladığını
istediğiniz şeylerin hizaya girdiğini fark edeceksiniz. Ve artık belki daha
önce de deneyim ettiğiniz kaygılar, sorunlar ve giderek büyüyen o anksiyete
olmayacak.
Şüphe… Kaygı … Hepsi geride kalacak. İşte başarının ve başarısızlığın anahtarı. “DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEY OLURUZ.” Bunu tekrar edeyim, “DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEY OLURUZ”. Tarih boyunca alimler, öğretmenler, filozoflar ve kahinler pek çok farklı konuda ters düştü. Sadece bir konuda birbirlerine katıldılar ve asla ters düşmediler. Büyük Roma İmparatoru Marcus Aurelius bir keresinde demişti ki; “Bir adamın hayatı düşünceleri ne kadarsa o kadardır.” Benjamin Disraeli de söyle demişti; “Bir adam beklerse her şey önüne gelecektir. Uzun bir inanç meditasyonuyla kendimi başarmak zorunda olduğu bir amacı olan ve tatmini için varlığını bile riske edecek iradeye sahip olan bir adama dönüştürdüm.” Ralph Waldo Emerson demiş ki; “Bir adam bütün gün ne düşünüyorsa odur.” William James demiş ki; “Benim jenerasyonumun en büyük keşfi insanın düşünce tavrını değiştirerek hayatını değiştiriyor oluşudur.” Bir de söyle demiştir; “Şüphe duyulan şey gerçekmiş gibi soğuk kanlı olmalıyız ve böylece hayatımızla öyle bir bağ oluşturur ki hatasız bir şekilde gerçek olur. Sonra alışkanlık ve duygularımızla o kadar kaynaşır ki ilgi alanlarımız inancımızı karakterize eden şeyler haline gelir.” Ve eklemiştir. “Sadece sonuç almayı önemseyenler neredeyse kesin olarak sonuç alır. Zengin olmak istiyorsanız olursunuz. Eğitilmek istiyorsanız eğitilirsiniz. İyi olmak isterseniz iyi olursunuz. Ama bir şeyleri istemelisiniz, hem de özel olarak istemelisiniz. 100 tane alakasız şeyi aynı anda eşit derecede güçlü bir şekilde istememelisiniz.”
Aranızda inançsızlar varsa inancı olanlar için her şey mümkündür. Arkadaşım Doktor Norman Vincent Peale de şöyle ifade etmiştir; “Bu, evrendeki en harika kanunlardan biri. Bunu çok genç bir adamken keşfetmeyi dilerdim. Hayatta çok sonradan kafama dank etti ve Tanrı’yla aramdaki ilişkiden sonra en büyük keşfim oldu.” Basitçe şunu dedi; “Negatif düşünürseniz negatif sonuçlar alırsınız. Pozitif düşünürseniz pozitif sonuçlar alırsınız. Refah ve başarının temelindeki bu şaşırtıcı kanun basit bir gerçekliktir.” Dört kelimeyse; “İnan ve başarılı ol.”
William Shakespeare de şöyle demiştir; “ Şüphelerimiz haindir ve deneme korkusuyla kazanabileceğimiz şeyleri kaybettirirler.” George Bernard Shaw demiştir ki; “İnsanlar oldukları yer konusunda hep koşulları sonuçlar ben koşullara inanmam. Bu dünyada başarılı olan insanlar dışarı çıkıp istedikleri koşulları ararlar ve bulamazlarsa o koşulları yaratırlar. Çok açık değil mi? Ve bunu keşfeden herkes bir süre bunu çözen ilk kişi olduğunu sanar”
Şüphe… Kaygı … Hepsi geride kalacak. İşte başarının ve başarısızlığın anahtarı. “DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEY OLURUZ.” Bunu tekrar edeyim, “DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEY OLURUZ”. Tarih boyunca alimler, öğretmenler, filozoflar ve kahinler pek çok farklı konuda ters düştü. Sadece bir konuda birbirlerine katıldılar ve asla ters düşmediler. Büyük Roma İmparatoru Marcus Aurelius bir keresinde demişti ki; “Bir adamın hayatı düşünceleri ne kadarsa o kadardır.” Benjamin Disraeli de söyle demişti; “Bir adam beklerse her şey önüne gelecektir. Uzun bir inanç meditasyonuyla kendimi başarmak zorunda olduğu bir amacı olan ve tatmini için varlığını bile riske edecek iradeye sahip olan bir adama dönüştürdüm.” Ralph Waldo Emerson demiş ki; “Bir adam bütün gün ne düşünüyorsa odur.” William James demiş ki; “Benim jenerasyonumun en büyük keşfi insanın düşünce tavrını değiştirerek hayatını değiştiriyor oluşudur.” Bir de söyle demiştir; “Şüphe duyulan şey gerçekmiş gibi soğuk kanlı olmalıyız ve böylece hayatımızla öyle bir bağ oluşturur ki hatasız bir şekilde gerçek olur. Sonra alışkanlık ve duygularımızla o kadar kaynaşır ki ilgi alanlarımız inancımızı karakterize eden şeyler haline gelir.” Ve eklemiştir. “Sadece sonuç almayı önemseyenler neredeyse kesin olarak sonuç alır. Zengin olmak istiyorsanız olursunuz. Eğitilmek istiyorsanız eğitilirsiniz. İyi olmak isterseniz iyi olursunuz. Ama bir şeyleri istemelisiniz, hem de özel olarak istemelisiniz. 100 tane alakasız şeyi aynı anda eşit derecede güçlü bir şekilde istememelisiniz.”
Aranızda inançsızlar varsa inancı olanlar için her şey mümkündür. Arkadaşım Doktor Norman Vincent Peale de şöyle ifade etmiştir; “Bu, evrendeki en harika kanunlardan biri. Bunu çok genç bir adamken keşfetmeyi dilerdim. Hayatta çok sonradan kafama dank etti ve Tanrı’yla aramdaki ilişkiden sonra en büyük keşfim oldu.” Basitçe şunu dedi; “Negatif düşünürseniz negatif sonuçlar alırsınız. Pozitif düşünürseniz pozitif sonuçlar alırsınız. Refah ve başarının temelindeki bu şaşırtıcı kanun basit bir gerçekliktir.” Dört kelimeyse; “İnan ve başarılı ol.”
William Shakespeare de şöyle demiştir; “ Şüphelerimiz haindir ve deneme korkusuyla kazanabileceğimiz şeyleri kaybettirirler.” George Bernard Shaw demiştir ki; “İnsanlar oldukları yer konusunda hep koşulları sonuçlar ben koşullara inanmam. Bu dünyada başarılı olan insanlar dışarı çıkıp istedikleri koşulları ararlar ve bulamazlarsa o koşulları yaratırlar. Çok açık değil mi? Ve bunu keşfeden herkes bir süre bunu çözen ilk kişi olduğunu sanar”
Düşündüğümüz şey oluruz. Somut
ve değerli bir amaç düşünen birinin amacına ulaşacak olması akla yatıyor. Çünkü
bu onu düşünüyor ve düşündüğümüz şey oluruz. Diğer taraftan amacı olmayan ve
nereye gittiğini bilmeyen ve bu yüzden de düşünceleri kafa karışıklığı
anksiyete korku ve endişe olan adam da düşündüğü şey haline gelir. Hayatı hayal
kırıklığı korku anksiyete ve endişeden biri haline gelir. Ve hiçbir şey
düşünmezse hiçbir şey haline gelir.
Peki bu nasıl işliyor? Neden düşündüğümüz şey haline geliyoruz? Size bildiğim kadarıyla nasıl işlediğini anlatayım. Bunu yapmak için önce size insana mantıklı gelen bir hikâye anlatacağım. Biraz tarlası olan bir çiftçi düşünün. Bu tarla verimli bir tarla olsun. Tarla çiftçiye bir seçenek sunuyor. O tarlaya istediğini ekebilir. Tarla bunu umursamıyor. Kararı vermek çiftçiye kalmış. Burada insan aklını tarlayla karşılaştırıyoruz, çünkü insan aklı da tarla gibi ne ektiğinizi umursamaz, ne ektiyseniz onu biçersiniz. Ama ne ektiğinizi umursamaz. Diyelim ki çiftçinin elinde iki tohum var, biri mısır bir diğeri de ölümcül bir zehir olan itüzümü.Toprağa iki küçük delik açıp birine mısırı diğerine de itüzümünün ekiyor. Deliklerin üstünü örtüyor, suluyor ve tarlayla ilgileniyor.
Peki ne olacak? Tarla ektiği şeyin meyvesini verecek. Diktiysen biçmelisin. Ve unutmayın tarlanın umurunda değil. İtüzümünden de mısır gibi müthiş bir bereketle meyve verecek. Yani ya mısır çıkacak ya zehir çıkacak. İnsan aklı tarladan daha çok bereketli, inanılmaz ve gizemli ama aynı şekilde işliyor. Ne ektiğimizi umursamıyor; başarıyı ya da başarısızlığı da. Somut, değerli bir aöaç ya da kafa karışıklığı, yanlış anlaşılma, korku, anksiyete ve liste böyle gider. Ama ne ekersek onu biçeriz.
Peki bu nasıl işliyor? Neden düşündüğümüz şey haline geliyoruz? Size bildiğim kadarıyla nasıl işlediğini anlatayım. Bunu yapmak için önce size insana mantıklı gelen bir hikâye anlatacağım. Biraz tarlası olan bir çiftçi düşünün. Bu tarla verimli bir tarla olsun. Tarla çiftçiye bir seçenek sunuyor. O tarlaya istediğini ekebilir. Tarla bunu umursamıyor. Kararı vermek çiftçiye kalmış. Burada insan aklını tarlayla karşılaştırıyoruz, çünkü insan aklı da tarla gibi ne ektiğinizi umursamaz, ne ektiyseniz onu biçersiniz. Ama ne ektiğinizi umursamaz. Diyelim ki çiftçinin elinde iki tohum var, biri mısır bir diğeri de ölümcül bir zehir olan itüzümü.Toprağa iki küçük delik açıp birine mısırı diğerine de itüzümünün ekiyor. Deliklerin üstünü örtüyor, suluyor ve tarlayla ilgileniyor.
Peki ne olacak? Tarla ektiği şeyin meyvesini verecek. Diktiysen biçmelisin. Ve unutmayın tarlanın umurunda değil. İtüzümünden de mısır gibi müthiş bir bereketle meyve verecek. Yani ya mısır çıkacak ya zehir çıkacak. İnsan aklı tarladan daha çok bereketli, inanılmaz ve gizemli ama aynı şekilde işliyor. Ne ektiğimizi umursamıyor; başarıyı ya da başarısızlığı da. Somut, değerli bir aöaç ya da kafa karışıklığı, yanlış anlaşılma, korku, anksiyete ve liste böyle gider. Ama ne ekersek onu biçeriz.
İnsan aklı yeryüzündeki
keşfedilmemiş son büyük kıta. En çılgın rüyalarımızda bile hayal edemediğimiz
servetler barındırıyor ve ne ekersek bize karşılığını verecek. Bu doğruysa o
zaman insanlar neden akıllarını daha çok kullanmıyor diyeceksiniz. Sanırım onun
da cevabını çözmüşler. Aklımız doğumla standart bir ekipman olarak gelir.
Ücretsizdir. Bize bedavaya gelen şeylere az değer veririz. Para verdiğimiz
şeylere değer veririz. Burada paradoks tam tersinin gerçek olmasıdır.
Hayatta aslında gerçekten değerli olan bir şey bedava gelir; Aklımız, ruhumuz, bedenimiz, hayallerimiz, hırslarımız, zekâmız, ailemize, çocuklarımıza ve arkadaşlarımıza olan sevgimiz. Tüm bu paha biçilemez şeyler bedavadır. Ama para verdiğimiz şeyler aslında çok ucuzdur ve anında değiştirilebilir. Tamamen bitap düşen adam kalkıp yeni bir servet edinebilir ve bunu birkaç kez yapabilir. Evi bile yansa yeniden inşa edebilir ama bedavaya sahip olduğumuz şeyler asla yeri doldurulamaz şeylerdir. İnsan aklını kullanmıyor çünkü kıymetini bilmiyoruz. Laubalilik kibir doğurur. Ne görev verirseniz yapabilir ama biz onu büyük işler yerine çoğunlukla küçük işlerde kullanıyoruz. Üniversiteler ortalama olarak %10’u ya da daha azı kadar performans sergilediğimizi kanıtlamıştır. O zaman şimdi karar verin. İstediğiniz şey nedir? Amacınızı zihninize ekin. Hayatınız boyunca vereceğiniz en önemli karar bu olacak.
İstediğimiz şey nedir? Olağanüstü bir satıcı mı olmak istiyorsunuz? Yaptığınız işte daha iyi bir işçi mi olmak istiyorsunuz? Şirketinizde veya topluluğunuzda seyehate mi çıkmak istiyorsunuz? Zengin mi olmak istiyorsunuz? Yapmanız gereken şey bu tohumu zihninize ekmek ve ona bakmak. Kararlı bir biçimde uğrunda çalışmak ve böylece gerçek olacak. Hatta gerçek olacak değil olmama ihtimali yok. Gördüğünüz üzere bu Isaac Newton’un Kanunları gibi bir kanun, yer çekimi kanunu gibi. Bir binaya çıkıp atlarsanız her zaman aşağı düşersiniz. Yukarı doğru gidemezsiniz. Tıpkı doğadaki diğer kanunlar gibi. Hep işe yararlar.
Hayatta aslında gerçekten değerli olan bir şey bedava gelir; Aklımız, ruhumuz, bedenimiz, hayallerimiz, hırslarımız, zekâmız, ailemize, çocuklarımıza ve arkadaşlarımıza olan sevgimiz. Tüm bu paha biçilemez şeyler bedavadır. Ama para verdiğimiz şeyler aslında çok ucuzdur ve anında değiştirilebilir. Tamamen bitap düşen adam kalkıp yeni bir servet edinebilir ve bunu birkaç kez yapabilir. Evi bile yansa yeniden inşa edebilir ama bedavaya sahip olduğumuz şeyler asla yeri doldurulamaz şeylerdir. İnsan aklını kullanmıyor çünkü kıymetini bilmiyoruz. Laubalilik kibir doğurur. Ne görev verirseniz yapabilir ama biz onu büyük işler yerine çoğunlukla küçük işlerde kullanıyoruz. Üniversiteler ortalama olarak %10’u ya da daha azı kadar performans sergilediğimizi kanıtlamıştır. O zaman şimdi karar verin. İstediğiniz şey nedir? Amacınızı zihninize ekin. Hayatınız boyunca vereceğiniz en önemli karar bu olacak.
İstediğimiz şey nedir? Olağanüstü bir satıcı mı olmak istiyorsunuz? Yaptığınız işte daha iyi bir işçi mi olmak istiyorsunuz? Şirketinizde veya topluluğunuzda seyehate mi çıkmak istiyorsunuz? Zengin mi olmak istiyorsunuz? Yapmanız gereken şey bu tohumu zihninize ekmek ve ona bakmak. Kararlı bir biçimde uğrunda çalışmak ve böylece gerçek olacak. Hatta gerçek olacak değil olmama ihtimali yok. Gördüğünüz üzere bu Isaac Newton’un Kanunları gibi bir kanun, yer çekimi kanunu gibi. Bir binaya çıkıp atlarsanız her zaman aşağı düşersiniz. Yukarı doğru gidemezsiniz. Tıpkı doğadaki diğer kanunlar gibi. Hep işe yararlar.
Amacınızı rahat ve pozitif bir
şekilde düşünün. Bu amaca ulaştığınızı hayal edin. Kendinizi amacınıza
ulaştığınızda yapacağınız şeyleri yaparken hayal edin. Bizimkisi Fenobarbital
Çağ, ülser ve sinir krizlerinin çağı. Medikal araştırmalar bizi iyi sağlık ve
uzun yaşam için yetiştirdi ama pek çoğumuz erken mezara girecek kadar çok
kaygılanıyoruz. Bir şeylerle kendi çapımızda başa çıkmaya çalışıyoruz ama bizim
için her şeyi halledecek olan birkaç küçük kanunu öğrenmiyoruz. Böyle düşünmeyi
kendimize alışkanlık haline getirmeliyiz. Her birimiz kendi düşüncelerinin
genel toplamıdır. Geldiği yerde olmasının sebebi itiraf etse de etmese de tam
olarak olmak istediği yer orası olmasıdır.
Hepimiz gelecekte düşüncelerin
meyvesini toplayacağız, bugün ve yarın, sonraki ay, ya da sonraki sene düşündükleriniz
hayatınızı şekillendirecek ve geleceğinizi belirleyecek. Zihniniz tarafından
yönlendiriliyorsunuz. Bir zamanlar Doğu Arizona’dan geçiyordum ve devasa toprak
taşıma makinelerinden birini gördüm, yolun kenarında saatte 60 km hızla
kükrüyordu. Adeta 30 ton pislik taşıyordu. Muazzam inanılmaz bir makine. Ve
yukarısına tünemiş ufak bir adam vardı, direksiyon ellerinin arasında makineyi
yönlendiriyordu. Ve giderken insan aklının bu makineyle
benzerliği karşısında hayrete düştüm.
Böyle muazzam bir enerji kaynağının kontrollerinin başında oturduğunuzu düşünün. Kollarınızı kavuşturup kendi kendine hendeğe çakılmasını mı izleyeceksiniz? Yoksa iki elinizle direksiyonu sımsıkı tutup yoksa bu gücü belli ve değerli bir amaç için kontrol edip yönlendirecek misiniz? Size bağlı, sürücü koltuğunda oturan sizsiniz. Yani bize başarı getiren çift taraflı bir kılıç. Düşünme biçimimizi kontrol etmeliyiz. Aynı kural bir adama başarı, mutluluk ve hayatı boyunca kendi ve ailesi için hayal ettiği her şeyi ona getirebilir. Aynı kural onu bataklığa da sürükleyebilir. Tüm mesele nasıl kullandığımız; iyi mi yoksa kötü mü?
Böyle muazzam bir enerji kaynağının kontrollerinin başında oturduğunuzu düşünün. Kollarınızı kavuşturup kendi kendine hendeğe çakılmasını mı izleyeceksiniz? Yoksa iki elinizle direksiyonu sımsıkı tutup yoksa bu gücü belli ve değerli bir amaç için kontrol edip yönlendirecek misiniz? Size bağlı, sürücü koltuğunda oturan sizsiniz. Yani bize başarı getiren çift taraflı bir kılıç. Düşünme biçimimizi kontrol etmeliyiz. Aynı kural bir adama başarı, mutluluk ve hayatı boyunca kendi ve ailesi için hayal ettiği her şeyi ona getirebilir. Aynı kural onu bataklığa da sürükleyebilir. Tüm mesele nasıl kullandığımız; iyi mi yoksa kötü mü?
Bu dünyadaki en garip sırdır.
Neden mi garip ve sır olarak adlandırıyorum? Aslında bu hiç de bir sır değil,
ilk olarak alimler tarafından yayıldı. Kutsal kitaplarda da önümüze çıkıyor ve
çok az insan bunu anlıyor. Bu yüzden garip. Neredeyse sır olarak kalması da bir
o kadar garip. Dışarı çıkıp şehir merkezinde dolaşsanız ve insanlara başarının
sırrını sorsanız muhtemelen bunu söyleyebilecek biri ile ancak ayda bir
karşılaşacağınıza inanıyorum. Bu bilgi cidden anlayıp uygulayabilirsek bizim
için ölçülemez bir değere sahip.
Sadece kendi hayatlarımız için değil, etrafımızdakilerin, ailemizin, çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın ve arkadaşlarımızın hayatları için. Hayata heyecanlı bir mecera olmalı, asla bir bunaltı olmamalı. Bir adam hayatı dolu dolu yaşamalı. Sabah yataktan çıkacağına mutlu olmalı. İyi yaptığı için sevdiği bir iş yapmalı. Bir keresinde Toledo Daily Blade’ın editörü Grove Patterson’ın bir konuşmasını dinlemiştir. Konuşmasını sonlandırırken asla unutmadığım bir şey söyledi. Dedi ki; “Gazetecilik işinde geçirdiğim yıllar beni birkaç şey ikna etti. Bunların arasında şunlar var; insanlar aslında iyiler. Bir yerden geldik, bir yere gidiyoruz. Bu yüzden buradaki zamanımızı heyecanlı bir macera haline getirmeliyiz. Evrenin mimarı hiçbir yere çıkmayan bir merdiven inşa etmedi. Ve Gelilei yaylasından tüm zamanların en iyi öğretmeni bize tekrar tekrar şu sırrı verdi; “İnanıyorsun, o halde bu yapılmalı, top sende.”
Sadece kendi hayatlarımız için değil, etrafımızdakilerin, ailemizin, çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın ve arkadaşlarımızın hayatları için. Hayata heyecanlı bir mecera olmalı, asla bir bunaltı olmamalı. Bir adam hayatı dolu dolu yaşamalı. Sabah yataktan çıkacağına mutlu olmalı. İyi yaptığı için sevdiği bir iş yapmalı. Bir keresinde Toledo Daily Blade’ın editörü Grove Patterson’ın bir konuşmasını dinlemiştir. Konuşmasını sonlandırırken asla unutmadığım bir şey söyledi. Dedi ki; “Gazetecilik işinde geçirdiğim yıllar beni birkaç şey ikna etti. Bunların arasında şunlar var; insanlar aslında iyiler. Bir yerden geldik, bir yere gidiyoruz. Bu yüzden buradaki zamanımızı heyecanlı bir macera haline getirmeliyiz. Evrenin mimarı hiçbir yere çıkmayan bir merdiven inşa etmedi. Ve Gelilei yaylasından tüm zamanların en iyi öğretmeni bize tekrar tekrar şu sırrı verdi; “İnanıyorsun, o halde bu yapılmalı, top sende.”
Dünyanın en garip sırrını ve
nasıl işlediğini açıkladım. Bu kısımda inanılmaz dönüşlerin mümkün olduğunu
kendinize nasıl kanıtlayacağınızı bu sırrı bir uygulamaya dökerek
açıklayacağım. 30 gün sürecek bir test yapmanızı istiyorum. Kolay olmayacak ama
düzgünce giderseniz hayatınız iyi yönde tamamen değişecek. 17. Yüzyılda İngiliz
matematikçi ve yetenekli filozof Isaac Newton bizi fizik kanunlarıyla
tanıştırdı. Bunlar evrendeki cisimler için olduğu kadar insanlar içinde
geçerli.
Bu kanunlardan biri de her etkinin eş değer ve tersi olan bir tepkimesi olmasıdır. Yani bu bizim içinde geçerli, gerekeni yapmadan hiç bir şey elde edemeyiz. 30 günlük deneyinizin sonunda sonuçları gösterdiğiniz çaba ile doğrudan orantılı olacak. Doktor olmak için gerekeni yapmalı ve uzun yıllar okumalısınız. Satış konusunda başarılı olabilmek için ki hepimiz yeteneğimiz kadar başarılı olabiliriz, ailemize fikirlerimizi satarız, okullarda eğitim satarız, çocuklarımıza iyi ve dürüst bir hayat yaşamanın avantajlarını satarız, iş ortaklarımıza ve çalışanlarımıza özel bir insan olmanın önemini satarız. Tabii ki satış mesleğinin kendisine… Ama satış yaparak iyi bir hayat kazanmak için gerekeni yapmamız gerek. Peki gereken ne? Tabii ki pek çok şey.
Bu kanunlardan biri de her etkinin eş değer ve tersi olan bir tepkimesi olmasıdır. Yani bu bizim içinde geçerli, gerekeni yapmadan hiç bir şey elde edemeyiz. 30 günlük deneyinizin sonunda sonuçları gösterdiğiniz çaba ile doğrudan orantılı olacak. Doktor olmak için gerekeni yapmalı ve uzun yıllar okumalısınız. Satış konusunda başarılı olabilmek için ki hepimiz yeteneğimiz kadar başarılı olabiliriz, ailemize fikirlerimizi satarız, okullarda eğitim satarız, çocuklarımıza iyi ve dürüst bir hayat yaşamanın avantajlarını satarız, iş ortaklarımıza ve çalışanlarımıza özel bir insan olmanın önemini satarız. Tabii ki satış mesleğinin kendisine… Ama satış yaparak iyi bir hayat kazanmak için gerekeni yapmamız gerek. Peki gereken ne? Tabii ki pek çok şey.
İlk olarak şunu anlamalıyız;
hem zihinsel hem duygusal olarak tam olarak düşündüğümüz şey olacağız,
hayatımızı kontrol etmek istiyorsak düşüncelerimizi kontrol etmemiz gerek. Tam
olarak ne ekersek onu biçeceğimizi anlamak. İkincisi; zihnimizdeki tüm
zincirleri kırmak ve tasarladığımız şekilde yükseklerden uçmasını sağlamak.
Kendi kendinizi kısıtladığınızı ve günümüzün fırsatlarının hayal
edebileceğimizin ötesinde olduğunu fark edersiniz. Dar görüşlü ufak tefek işler
ve ön yargının üstünden uçar. Üç; tüm cesaretinizi kendinizi sorunuz üzerinde
pozitif düşünmeye zorlamanız. Kendinize kesin ve açık bir şekilde tanımlanmış
bir amaç edinmeniz. Muazzam zihniniz bu amacı muhtemelen her açıdan
düşünsün.
Bırakın hayal gücünüz pek çok olası çözüm üzerine dolaşsın. Sizi amacınızı başarmaktan alıkoyacak kadar güçlü bir koşul olduğuna inanmayı reddedin. Rotanız belliyken hızlıca ve kararlıca hareket etsin. Russel COnwell’in sürekli hatırlattığı şekilde kendi pırlanta tarlanızın ortasında durduğunuzu hatırlatsın. Ve dört; kazandığınızın en az %10’unu bir kenara atın. Ayrıca unutmayın ki güncel işiniz ne olursa olsun bedelini ödemeye razıysanız devasa fırsatlar var.
Bırakın hayal gücünüz pek çok olası çözüm üzerine dolaşsın. Sizi amacınızı başarmaktan alıkoyacak kadar güçlü bir koşul olduğuna inanmayı reddedin. Rotanız belliyken hızlıca ve kararlıca hareket etsin. Russel COnwell’in sürekli hatırlattığı şekilde kendi pırlanta tarlanızın ortasında durduğunuzu hatırlatsın. Ve dört; kazandığınızın en az %10’unu bir kenara atın. Ayrıca unutmayın ki güncel işiniz ne olursa olsun bedelini ödemeye razıysanız devasa fırsatlar var.
Şimdi sahip olabileceğimiz
harika hayat için ödememiz gerekebilecek bedelleri sıralayalım. Paha biçilemez
tabi ki 1-Düşündüğümüz şey oluruz. 2- Hayal gücünü unutmayın.
Bırakın zihniniz yükseklerden uçsun. 3-Cesaret. Her gün amacınıza odaklanın. 4-
Kazancınızın %10’unu kenara atın. 5-Harekete geçin. Onları hayata geçirmedikçe
fikirler beş para etmez. Yapmanızı istediğim 30 günlük testi özetleyelim.
Bu testi yaparak kaybedecek bir şeyiniz olmadığını unutmayın. İsteyebileceğiniz her şeyi de kazanacaksınız. Herkes için şu iki şeyi söyleyebiliriz; hepimiz bir şey isteriz, hepimiz bir şeyden korkarız. Bir kartın üzerine her şeyden çok istediğin şeyi yazmanı istiyorum Daha fazla para olabilir. Belki gelirinizi ikiye katlamak ya da belli bir miktar kazanmak istiyorsunuzdur, güzel bir ev ya da iş yerinizde başarı olabilir. Hayatta belli bir konum da olabilir, ahenkli bir aile de olabilir.
Bu testi yaparak kaybedecek bir şeyiniz olmadığını unutmayın. İsteyebileceğiniz her şeyi de kazanacaksınız. Herkes için şu iki şeyi söyleyebiliriz; hepimiz bir şey isteriz, hepimiz bir şeyden korkarız. Bir kartın üzerine her şeyden çok istediğin şeyi yazmanı istiyorum Daha fazla para olabilir. Belki gelirinizi ikiye katlamak ya da belli bir miktar kazanmak istiyorsunuzdur, güzel bir ev ya da iş yerinizde başarı olabilir. Hayatta belli bir konum da olabilir, ahenkli bir aile de olabilir.
Hepimiz bir şey isteriz. Kartınıza
özellikle ne istediğinizi yazın. Tek bir amaç olduğundan ve açık yazdığınızdan
emin olun, kimseye göstermenize gerek yok ama yanınızda taşıyın ki günde birkaç
kez bakabilin. Her sabah kalktığınızda rahat neşeli ve pozitif bir şekilde
düşünün ve aniden uğrunda çabalamak, yataktan çıkmak ve yaşamak için bir
nedeniniz oldu. Gün içinde fırsat buldukça bakın ve yatmadan önce de. Ve
bakarken düşündüğünüz şeyi düşünün ve amacınızı tekrar düşünürken yakında sizin
olacağının farkına varacaksınız. Hatta aslında siz onu karta yazıp düşünmeye
başladığınız anda sizin olmuştu.
Siz günlük işlerinizi hallederken etrafınızdaki berekete bakın. Bu berekete yaşayan her canlı gibi sizin de bir hakkınız var. İstemenizi bekliyor. Şimdi zor kısma geldik. Zor olmasının sebebi şu, bunun için yeni bir alışkanlık edinmeniz gerek ve yeni alışkanlıklar kolay kazanılmıyor. Ancak bir kez kazandığınızda sizi ömrünüzün sonuna kadar takip eder. Korktuğunuz şeyi düşünmeyi bırakın. Aklınıza her negatif düşünce geldiğinde pozitif ve değerli amacınızı düşünün. Bazen pes etmek isteyeceksiniz. Negatif düşünmek pozitif düşünmekten daha kolay. Bu yüzden sadece %5 oranında kişi başarılı oluyor.
Kendinizi bu gruba sokmaya başlamalısınız. Ama 30 gün boyunca zihninizin kontrolünü elinize almalısınız. Sadece izin verilen şeyleri düşünün. Bu 30 günlük testin her günü yapmanız gerekenden fazlasını yapın. Neşeli ve pozitif durmaya çalışırken kendinize her zamankinden fazlasını verin. Bunu hayattan alacaklarınızın verdiklerinizle doğru orantılı olduğunu bilerek yapın.
Uğruna çalışacağınız amacınızı belirledikten sonra anında başarılı bir insan olursunuz. Nereye gittiğini bilen o kadar nadir insanlarla aynı katagoriye girmiş olursunuz. Her yüz kişiden en iyi %5 içinde olursunuz. Amacınıza ulaşıp ulaşmayacağınızı düşünmeyin, orasını tamamen Tanrıya bırakın. Yapmanız gereken tek şey nereye gideceğinizi bulmak. Cevaplar size kendi hızında gelecektir. “Sermon on the Mount”da geçen şu sözleri hatırlayın. Teste başlamadan önceki ay bunu sürekli kendinize hatırlatın. “Siz isteyin, o zaman verilecektir. Siz arayın, o zaman bulacaksınız. Kapıyı çalın, o zaman açılacaktır. Bir şey isteyen herkes ona sahip olacaktır. Arayan bulacaktır. Kapıyı çalana, o kapı açılacaktır.” Bu kadar basit ve müthiş. Hatta o kadar basit ki bu karmaşık dünyada bir yetişkinin sadece amaç ve inanca sahip olması gerektiğini anlaması zor.
Siz günlük işlerinizi hallederken etrafınızdaki berekete bakın. Bu berekete yaşayan her canlı gibi sizin de bir hakkınız var. İstemenizi bekliyor. Şimdi zor kısma geldik. Zor olmasının sebebi şu, bunun için yeni bir alışkanlık edinmeniz gerek ve yeni alışkanlıklar kolay kazanılmıyor. Ancak bir kez kazandığınızda sizi ömrünüzün sonuna kadar takip eder. Korktuğunuz şeyi düşünmeyi bırakın. Aklınıza her negatif düşünce geldiğinde pozitif ve değerli amacınızı düşünün. Bazen pes etmek isteyeceksiniz. Negatif düşünmek pozitif düşünmekten daha kolay. Bu yüzden sadece %5 oranında kişi başarılı oluyor.
Kendinizi bu gruba sokmaya başlamalısınız. Ama 30 gün boyunca zihninizin kontrolünü elinize almalısınız. Sadece izin verilen şeyleri düşünün. Bu 30 günlük testin her günü yapmanız gerekenden fazlasını yapın. Neşeli ve pozitif durmaya çalışırken kendinize her zamankinden fazlasını verin. Bunu hayattan alacaklarınızın verdiklerinizle doğru orantılı olduğunu bilerek yapın.
Uğruna çalışacağınız amacınızı belirledikten sonra anında başarılı bir insan olursunuz. Nereye gittiğini bilen o kadar nadir insanlarla aynı katagoriye girmiş olursunuz. Her yüz kişiden en iyi %5 içinde olursunuz. Amacınıza ulaşıp ulaşmayacağınızı düşünmeyin, orasını tamamen Tanrıya bırakın. Yapmanız gereken tek şey nereye gideceğinizi bulmak. Cevaplar size kendi hızında gelecektir. “Sermon on the Mount”da geçen şu sözleri hatırlayın. Teste başlamadan önceki ay bunu sürekli kendinize hatırlatın. “Siz isteyin, o zaman verilecektir. Siz arayın, o zaman bulacaksınız. Kapıyı çalın, o zaman açılacaktır. Bir şey isteyen herkes ona sahip olacaktır. Arayan bulacaktır. Kapıyı çalana, o kapı açılacaktır.” Bu kadar basit ve müthiş. Hatta o kadar basit ki bu karmaşık dünyada bir yetişkinin sadece amaç ve inanca sahip olması gerektiğini anlaması zor.
30 gün boyunca elinizden
geleni yapın. Satıcıysanız hiç yapmadığınız bir şey deneyin ama telaşlı bir
şekilde değil. Sakin, neşeli bir güvenle, karşılığında da bereketinizi
alacaksınız. İstediğiniz ve hak ettiğiniz şeyi… Ev hanımıysanız 39 günlük
testinizi karşılık beklemeden en iyi işinizi çıkartmaya adayın. Hayatınızda
yaratacağı farka inanamayacaksınız. İşiniz ne olursa olsunhiç yapmadığınız bir
şey yapın.
30 gün boyunca ve her gün amacınızı kendinizden önce tutarsanız bulduğunuz bu yeni hayatta dolaşırsınız. Olağanüstü bir editör ve yazar olan Dorohea Brande bunu keşfetmiş ve harika kitabı “Wake Up and Live”de anlatmış. Felsefesi şöyle ifade edilebilir; “Başarısız olmanız imkansızmış gibi sağlammışçasına davranın.” Samimiyet ve inançla kendi testini yaptı ve bütün hayatı değişerek bunaltıcı bir başarı elde etti. Siz de 30 gün kendi testinizi yapın, tam olarak buna hazır oluncaya kadar testinize başlamayın. Kararlı olarak inanç sergiliyorsunuz.
30 gün boyunca ve her gün amacınızı kendinizden önce tutarsanız bulduğunuz bu yeni hayatta dolaşırsınız. Olağanüstü bir editör ve yazar olan Dorohea Brande bunu keşfetmiş ve harika kitabı “Wake Up and Live”de anlatmış. Felsefesi şöyle ifade edilebilir; “Başarısız olmanız imkansızmış gibi sağlammışçasına davranın.” Samimiyet ve inançla kendi testini yaptı ve bütün hayatı değişerek bunaltıcı bir başarı elde etti. Siz de 30 gün kendi testinizi yapın, tam olarak buna hazır oluncaya kadar testinize başlamayın. Kararlı olarak inanç sergiliyorsunuz.
Kararlılık inancın diğer adı.
İnancınız yoksa sonunu getiremezsiniz. Eğer ilk 30 gününüzde başarısız
olursanız, kendinizi negatif düşüncelerle boğuşurken bulursanız
baştan başlamalı ve 30 gün daha yapmalısınız. Eninde sonunda yeni
alışkanlığınızı edineceksiniz. Çünkü kendinizi hiçbir şeyin imkansız olmadığı o
azınlığın içinde bulacaksınız. Ve kartı unutmayın. Bu yeni yaşam biçimi için
çok önemli. Kartın bir yüzüne amacınızı yazın, ne olduğunun bir önemi yok.
Kartın diğer yüzüne de “Sermon On The Mount”dan yaptığımız alıntıyı yazın; “İsteyin
o zaman verilecektir, arayın o zaman bulacaksınız, kapıyı çalın o zaman size
açılacaktır.” İlham alınmadan başarılan büyük hiçbir şey yoktur.
Bu acımasız 30 günde ilhamınızı taze tutun ve her şeyden öte endişelenmeyin. Endişe korkuyu getirir ve korku sakatlayıcıdır. Testiniz sırasında endişeleneceğiniz tek şey her şeye kendiniz koşturmak zorunda kalmanız. Yapmanız gereken tek şeyin amacınızı kendinizden önde tutmak olduğunu bilin. Diğer her şey kendiliğinden çözülecektir. Neşeli ve sakin kalmaya da dikkat edin.
Küçük şeyler sinirinizi bozup sizi rotadan çıkarmasın. “Bu testi yapmak bu kadar zorsa neden zahmet edeyim ki?” diyebilirsiniz. Diğer seçeneğinize bir bakın. Kimse başarısız olmak istemez, sıradan olmak istemez. Kimse hayatı sürekli halay kırıklıkları, endişe ve korkuyla dolu olsun istemez. Bu yüzden ne ekerseniz onu biçeceğinizi unutmayın. Eğer negatif düşünceler ekerseniz, hayatınızda negatif şeyler olur.
Bu acımasız 30 günde ilhamınızı taze tutun ve her şeyden öte endişelenmeyin. Endişe korkuyu getirir ve korku sakatlayıcıdır. Testiniz sırasında endişeleneceğiniz tek şey her şeye kendiniz koşturmak zorunda kalmanız. Yapmanız gereken tek şeyin amacınızı kendinizden önde tutmak olduğunu bilin. Diğer her şey kendiliğinden çözülecektir. Neşeli ve sakin kalmaya da dikkat edin.
Küçük şeyler sinirinizi bozup sizi rotadan çıkarmasın. “Bu testi yapmak bu kadar zorsa neden zahmet edeyim ki?” diyebilirsiniz. Diğer seçeneğinize bir bakın. Kimse başarısız olmak istemez, sıradan olmak istemez. Kimse hayatı sürekli halay kırıklıkları, endişe ve korkuyla dolu olsun istemez. Bu yüzden ne ekerseniz onu biçeceğinizi unutmayın. Eğer negatif düşünceler ekerseniz, hayatınızda negatif şeyler olur.
Eğer pozitif düşünceler
ekerseniz, hayatınız neşeli, başarılı ve pozitif olur. Şimdi bu kayıtta
dinlediklerinizi unutma eğilimi sergileyeceksiniz. Sık sık dinleyin, bu yeni
alışkanlığı edinmek için yapmanız gerekeni aklınızdan çıkarmayın. Ailenizi
toplayın ve burada anlatılanları düzenli olarak dinleyin. Çoğu adam daha kanunu
anlamadan paralanmak istediğini söyler. Paralanan insanlar nane şekerinde yaşar
geri kalan bizler parayı kazanırız.
Bedavaya bir şey elde etmek isteyenler bu hayatta başarısız olurlar. Para kazanmanın tek yolu insanlara ihtiyaç duyulan ve kullanışlı ürünler ya da hizmetler sunmaktan geçer. Zamanımızı, hizmetlerimizi ya da ürünlerimizi başkalarının paraları ile takas ederiz. Maddi kazanımımızın kanunu hizmetlerimizle doğru orantılıdır. Başarı da para kazanmanın sonucu değildir. Para kazanmak başarının bir sonucudur ve başarı da hizmetlerimizle doğru orantılıdır.
Çoğu insan bunu ters anlar, çok para kazandığınız için başarılı olduğunuzu sanırlar. Ama gerçek şudur ki ancak başarılı olduktan sonra para kazanabilirsiniz. Sobanın önünde oturup “Sen beni ısıt, odunu öyle atarım.” Diyen bir adam gibi. Tanıdığınız kaç kadın ya da kaç erkek hayata karşı bu tutum içinde? Milyonlarca… Yakıtı ısı gelmeden önce koymamız gerekiyor. Aynı şekilde para beklemeden önce hizmet sunmamız gerekiyor.
Bedavaya bir şey elde etmek isteyenler bu hayatta başarısız olurlar. Para kazanmanın tek yolu insanlara ihtiyaç duyulan ve kullanışlı ürünler ya da hizmetler sunmaktan geçer. Zamanımızı, hizmetlerimizi ya da ürünlerimizi başkalarının paraları ile takas ederiz. Maddi kazanımımızın kanunu hizmetlerimizle doğru orantılıdır. Başarı da para kazanmanın sonucu değildir. Para kazanmak başarının bir sonucudur ve başarı da hizmetlerimizle doğru orantılıdır.
Çoğu insan bunu ters anlar, çok para kazandığınız için başarılı olduğunuzu sanırlar. Ama gerçek şudur ki ancak başarılı olduktan sonra para kazanabilirsiniz. Sobanın önünde oturup “Sen beni ısıt, odunu öyle atarım.” Diyen bir adam gibi. Tanıdığınız kaç kadın ya da kaç erkek hayata karşı bu tutum içinde? Milyonlarca… Yakıtı ısı gelmeden önce koymamız gerekiyor. Aynı şekilde para beklemeden önce hizmet sunmamız gerekiyor.
Kafanızı paraya takmayın,
hizmet sağlayın, inşa edin, çalışın, halay kurun, yaratın. Bunu yaparsanız elde
edeceğiniz refah ve bereketin sınırı yok. Refah karşılıklı takas kanunu üzerine
kuruludur. Refaha katkıda bulunan her bireyin kendi refahı da artar. Bazen
karşılığı hizmet verdiklerinizden değil, farklı bir yerden gelir. Çünkü kanun
böyledir.Her etkinin eş değer ve tersi olan bir tepkisi vardır.
30 günlük testiniz süresince başarınızın verdiğiniz hizmetin miktarı ve kalitesiyle ölçüleceğinin paranın da ölçüt olduğunu unutmayın. Kimse başkalarını da zenginleştirmeden kendi kendine zengin olamaz. Bu kanunun istisnası yok. Amerika’da herhangi bir sokakta araba ile gidip o sakakta yaşayanlara sağlanan hizmeti ölçebilirsiniz. Bu ölçütü daha önce hiç düşündünüz mü? İlginç bir şey. Bakan, rahip ve kendini adayarak iş yapan bazı insanlar için ölçüt manevi.
Ama yine kazanımları hizmetleriyle doğru orantılı. Bu kanun bir kez anlaşıldı mı düşünen herkes kendi talihini görebilir. Daha fazlasını isterse daha fazla hizmet vermelidir. Daha azını isterse daha az servis vermelidir. İstediğiniz şey için ödemeniz gereken bedel bu. Eğer başkalarını aldatarak zengin olabileceğinizi düşünüyorsanız ancak kendinizi aldatırsınız. Biraz zaman alabilir ama adım gibi eminim, ne yaparsanız karşılığını alacaksınız.
Sakın bunun önüne geçebileceğini düşünmek gibi bir hata yapmayın. Bu imkansız. Sokaklar ve hapishaneler kendilerine yeni kanun yaratma arayışında olanlarla dolu. Bazı kanunlardan bir süre kaçabiliriz ama asla bozulamayacak kanunlar vardır.
30 günlük testiniz süresince başarınızın verdiğiniz hizmetin miktarı ve kalitesiyle ölçüleceğinin paranın da ölçüt olduğunu unutmayın. Kimse başkalarını da zenginleştirmeden kendi kendine zengin olamaz. Bu kanunun istisnası yok. Amerika’da herhangi bir sokakta araba ile gidip o sakakta yaşayanlara sağlanan hizmeti ölçebilirsiniz. Bu ölçütü daha önce hiç düşündünüz mü? İlginç bir şey. Bakan, rahip ve kendini adayarak iş yapan bazı insanlar için ölçüt manevi.
Ama yine kazanımları hizmetleriyle doğru orantılı. Bu kanun bir kez anlaşıldı mı düşünen herkes kendi talihini görebilir. Daha fazlasını isterse daha fazla hizmet vermelidir. Daha azını isterse daha az servis vermelidir. İstediğiniz şey için ödemeniz gereken bedel bu. Eğer başkalarını aldatarak zengin olabileceğinizi düşünüyorsanız ancak kendinizi aldatırsınız. Biraz zaman alabilir ama adım gibi eminim, ne yaparsanız karşılığını alacaksınız.
Sakın bunun önüne geçebileceğini düşünmek gibi bir hata yapmayın. Bu imkansız. Sokaklar ve hapishaneler kendilerine yeni kanun yaratma arayışında olanlarla dolu. Bazı kanunlardan bir süre kaçabiliriz ama asla bozulamayacak kanunlar vardır.
Olağanüstü bir tıp
hekimi başarıyı fark etmeniz için altı adım vermiştir.
1-Kendinize kesin bir amaç
belirleyin.
2-Kendinizden kaçmayı bırakın.
3-Neden başarılı
olamayacağınızı değil neden başarılı olabileceğinizin nedenlerini düşünün.
4-Tavırlarınızı çocukluğunuza
kadar inceleyin ve başarısız olacağınız izleminine kapıldığınız ilk anı bulun
eğer durum buysa tabi.
5-Olmak istediğiniz insanın
tanımını yazarak olduğunuz kişinin imajını değiştirin.
6-Olmak istediğiniz başarılı
insan gibi davranın.
Bunları yazan doktor ünlü Batı
Yakası hekimi Dr. David Harold Fink. Tarihin bilinen şafağından eri
uzmanların yapmanızı söylediği şeyi yapın. Olmak istediğiniz insan olmak için
gereğini yapın. Başarısız yaşamak kadar zor değil. 30 günlük testinize başlayın
ve sürekli tekrar edin. Her seferinde daha çok parçanız haline gelecek. Daha
önce nasıl farklı yaşadığınızı merak edeceksiniz.
Böyle yaşarsanız bereketin ön kapıları sizin için sonuna kadar açık olacak ve hayal edebileceğinizden fazla zenginlik sizi bekliyor olacak. Para mı? Evet ondan bolca olacak. Ama daha da önemlisi huzurunuz olacak. Sakin, neşeli ve başarılı bir hayatı olan o harika azınlıkta olacaksınız. Bugün başlayın. Kaybedecek bir şeyiniz yok ama kazanacağınız koca bir hayat var. Ben Earl Nightingale. Teşekkür ederim.
Böyle yaşarsanız bereketin ön kapıları sizin için sonuna kadar açık olacak ve hayal edebileceğinizden fazla zenginlik sizi bekliyor olacak. Para mı? Evet ondan bolca olacak. Ama daha da önemlisi huzurunuz olacak. Sakin, neşeli ve başarılı bir hayatı olan o harika azınlıkta olacaksınız. Bugün başlayın. Kaybedecek bir şeyiniz yok ama kazanacağınız koca bir hayat var. Ben Earl Nightingale. Teşekkür ederim.